ARİSTOPHANES’İN BARIŞI
Kişiler : Aristophanes; Sermis; Katip; Meclis Başkanı ve Meclis Üyeleri; Trygaios; Muhafız; Trygaios’un köleleri, kızı ve oğlu; Hermes; Savaş ve köleleri; Gümbürtü; Barış; neşe tanrıçası Theora ve hasat tanrıçası Ophora; Tüccarlar; Çiftçiler; Atinalılar; Spartalılar
Ve….
Osurgan
Sahne I
(Müzik girer.Müzikle beraber sahnenin ortasındaki koltuk,masa ve üzerinde kağıt,kalem,hokka görünür.Aristophanes yavaşça sahneye girer.Kağıdının başına geçer ve yazmaya başlar.Müzik bir müddet sonra hızlanır. Aristophanes de yavaşça yazmayı bırakır ve oyunuyla ilgili hayaller kurmaya başlar.Bu sırada oyuncular sahneye girerler ve genel ışık açılır.Aristophanes’in düşüncelerini oynamaya başlarlar.Sermis sahneye girer ve Aristophanes’e şaşkın bir şekilde bakmaya başlar.)
Aristophanes – (Sermis’i farkettiğinde müzik aniden kesilir.Işık sadece ikisini aydınlatmaktadır.) Sen misin, hoşgeldin. Hangi rüzgar attı seni buraya?
Sermis – Yüce Atina meclisinden sana bir haberim var.
Aristophanes – Ne haberiymiş o?
Sermis – Meclis bahar şenlikleri için senden bir oyun yazmanı istiyor.
Aristophanes – Bir oyun mu? Sermis dalga mı geçiyorsun, şu anda yazmam gereken tam dört tane oyun var. Lütfen meclise bu meşguliyetimi ilet ve onlardan bol bol özür dilediğimi söyle.
Sermis – Tekrar düşünmeni öneririm Aristophanes. Şu aralar sinirleri oldukça bozuk. Özellikle son gelen haberlerden sonra.
Aristophanes – Ne haberleriymiş bunlar?
Sermis – Trakyaya giden ordu geri dönmüş.
Aristophanes – Geri mi dönmüş, desene akılları başlarına geldi orduyu geri çağırdılar.
Sermis – O kadar büyük bir yenilgi aldık ki, bir daha kimseye saldıramayız.
Aristophanes – Aptallar,hepsi aptal. Zamanında ellerinde barış imkanı varken,onlarla orada oturup barış imzalamak dururken,Trakya şu an güçsüz diye bir ordu toplayıp üzerlerine yürüdüler.Hani bu ordu şimdiye kadar Atinanın topladığı en büyük orduydu ha?Hani gökyüzünde kartallar uçuşuyor,hani kahinler bize zafer vaadediyorlardı ha?Tamam hepsi aptal.Ama en aptalları orduyu ordan oraya, burdan buraya sürükleyen o en baştaki..
Sermis – Teodoris bozuntusu. Ben herşeyin farkındayım. Adam daha orduyu komuta etmekten aciz. Üç dört tane yardakçı alıyor meclisten yanına, hemen ordu komutanı kesiliyor başımıza. O ordunun başında ben olmalıydım ben, o zaman görürdü o Trakyalı alçaklar, yüce Atina ordusunu geri göndermek ne demekmiş. Trakyayı almakla kalmaz sonra da Likyaya giderdik.(Kendinden geçmeye başlar.)Sonra Kapadokya,Mezopotamya derken Babil.Sonra Asyayı dolaşır Kuzey Avrupaya çıkardık.Ondan sonra orduyu ikiye ayırıp birini Britanyaya diğerini Güney İspanyaya derken iki orduyu da Orta Avrupada birleştirip bütün dünyayı alırdık. Nasıl?
Aristophanes – Çok güzel peki ya sonra?Ben sana sonrasını söyliyeyim Sermis.Biz bir gün tüm dünyayı alsak bile birileri ilk fırsatta o toprakları bizden geri alacaklar.
Sermis – Yine alırız.
Aristophanes – Geri alacaklar.
Sermis – Yine alırız.
Aristophanes – Geri alacaklar.
Sermis – Yine alırız.
Aristophanes – Geri alacaklar.Anlamıyor musun Sermis,bu işin sonu yok.
Sermis – Ne yani onlara saldırmayalım mı? Biz onlara saldırmazsak onlar bize saldırır.
Aristophanes – Bunların hepsi farazi, hepsi uydurma şeyler.
Sermis – Hepsi farazi, hepsi uydurma şeyler değil mi? Eminim kitaplarda böyle yazıyordur.Sen hiç gerçeklerle yüzyüze geldin mi Aristophanes? Mesela bir savaş meydanına inip savaşan askerlerin gözlerinin içine baktın mı hiç?
Aristophanes – Baktım ve ne gördüm biliyor musun? Ölmeden önce niçin savaştıklarını merak eden bir avuç zavallı.
Sermis – O zavallı dediğin askerler birer vatansever. O vatanseverler,vatansever olduğu için sen burada rahat rahat yaşıyorsun.
Aristophanes – Hah,böyle aptalca kahramanlık hikayelerine ancak senin gibi aptallar inanır Sermis.
Sermis – Karşında bir vatansever var kelimelerine dikkat et.
Aristophanes – Sen kelimelerine dikkat et,çünkü karşında koskoca Aristophanes var.
Sermis – İster yazarsın,ister yazmazsın. Benim yüce bir görevim var. Neden vakit kaybediyorsam burada. Daha Sophokles’e gideceğim, sonra da Euripides’e.Eminim onların yazacak birşeyleri vardır.(Çıkar)
Aristophanes – Savaşarak birşeyler elde edemeyeceklerinin farkına varamadılar daha.(Düşünür)Ama onlara öyle bir oyun yazacağım ki gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaklar.(Tekrardan yazmaya başlar.Bir süre sonra mürekkebi biter ve seslenir.)Katip….Katip….KATİP
Katip – Buyrun efendim
Aristophanes – Neredesin sen?
Katip – Kitap okuyordum efendim
Aristophanes – Katip,biraz önce kim geldi biliyorsun değil mi?
Katip – Evet efendim. Sermis gelmişti. Ne istiyormuş?
Aristophanes – Yüce meclis,bir ay sonraki bahar şenlikleri için bizden yeni bir oyun yazmamızı istiyor.
Katip – Yeni bir oyun mu?Ben hemen kağıt getiriyim efendim.
Aristophanes – Yok kağıt var.
Katip – Kalem getiriyim efendim.
Aristophanes – Kalem de var.
Katip – Mürekkep getiriyim efendim.
Aristophanes – Tamam getir.
Katip – Hemen getiriyorum efendim.(Mürekkep kabını alır ve çıkar.Aristophanes yine hayallerine dalar bu sefer yeni oyununu düşler müzik ve ışık girer.Oyuncular tekrar Aristophanes’in hayallerini oynamaya başlar.Bu sefer yeni oyunun temasını canlandırırlar.Katip geldiğinde müzik kesilir, oyuncular donar,ışık yine sadece ikisini aydınlatır.Katip girer.)Efendim getirdim mürekkebi.Yeter mi bu kadar?
Aristophanes – Yeter yeter.Katip sen gelene kadar ben yeni oyunun ko…
Katip – Efendim,yoksa ben gelmeden yazmaya başladınız mı?
Aristophanes – Saçmalama katip,sadece konusunu buldum.
Katip – Konusu ne peki?
Aristophanes – Yeni oyunumun konusu……….BARIŞ
Katip – Barış…..Barış? Barış mı,yine mi? Ben de boşu boşuna sevinmişim. Bu sefer değişik bir konu buldunuz zannetmiştim. Yıllardır insanlar savaşıyorlar ve de siz yılmadan yıllardır barışla ilgili oyunlar yazıyorsunuz. Aşağı bak savaş,yukarı bak barış. Daha geçenlerde yazdık barışla ilgili. Hadi diyelim ki yine yazdık,değişen ne insanlar sağda solda savaşıyorlar, kan gövdeyi götürüyor. Barışı kim takar? Hadi diyelim ki taktılar,efendim,Euripides daha değişik konular üzerinde çalışıyor olabilir şu an. (Aristophanes bir an tedirgin olur.Sahnede donmuş oyuncular da onunla birlikte endişeli bakarlar.Aristophanes kafasındaki düşünceleri dağıttığı an oyuncular başka bir şekilde donarlar.)Ama üzülmeyin siz çok daha farklı konular bulabilirsiniz efendim.Yani ben size yardımcı olabilirim
Aristophanes – Mesela?
Katip – Mesela…..estetik…..doğa……felsefe.....aşk…ihtiras,tutku,ateş,ağaçlar,çiçekler,böcekler,kuşlar, kelebekler,karıncalar….
Aristophanes – Tamam katip. Tüm bu söylediklerini dikkate alıyorum ve yeni oyunumun konusunu belirliyorum. Yeni oyunumun konusu………BARIŞ
Katip – Ama…
Aristophanes – Aması maması yok katip. Bu seferki oyun diğerlerinden çok farklı olacak ve bu oyunumu izleyenler derhal savaşmayı kesip sonsuza kadar barış içinde yaşayacaklar.
Katip – Gerçekten mi?
Aristophanes – Gerçekten.
Katip – Tamam hemen yazmaya başlayalım o zaman.
Aristophanes – Tamam. Yaz, yüce Agora meclisi olağanüstü bir hal için toplanmıştır.
(Konuşurken çıkmaya başlar.Katip yazarak peşinden gider.Oyunuyla ilgili yazdırırken müzik başlar,diğer sahnenin dekoru kurulur.)
Sahne II
(Aristophanes’in yazdırdığı biçimde meclisin toplantısını görürüz.Müzik bittiğinde oyun başlar.Meclisten genel bir gürültü yükselir.Meclis başkanı herkesi susturmaya çalışır,fakat başarılı olamaz ve bağırmak zorunda kalır.)
Meclis Başkanı – YETER(Ses bir anda kesilir)Sevgili demogoglar.Oturumu açıyorum.İlk kim söz almak ister.(Herkes gürültülü bir biçimde söz ister)Şşşşt.(Herkes susar.Birinci meclis üyesi söz ister)
1.Meclis Üyesi – Bildiğiniz üzere savaş uzun bir süredir devam etmekte.ordularımız gece gündüz demeden,aç tok demeden,sıcak soğuk demeden kazandığı zaferlerle tanrıları şereflendirmekte.Ancak hiçbir şeyi elimizde tutamıyoruz.Bir gün bir kale alıyoruz,öbür gün düşmana veriyoruz.Bir gün bir tepeyi alıyoruz,öbür gün teslim etmişiz.
2.Meclis Üyesi – Acaba bu teslimiyetlerin sebebi ordunun kaynaksız bırakılması olabilir mi?
3.Meclis Üyesi – Nasıl olur çiftçilerimiz mahsüllerinin yarısından çoğunu ordumuza veriyor,değil mi?
4.Meclis Üyesi – Demircilerimiz hergün sırf ordu için kılıç kalkan işlemiyorlar mı efendiler?
5.Meclis Üyesi – Kumaşçılarımız üniforma dikmiyorlar mı?
Yaşlı Meclis Üyesi – Gene de yetmiyor efendim, gene de yetmiyor.Hem siz biliyor musunuz bakayım biz kaç cephede savaşıyoruz.Güneyde Spartalılar,batıda Tebler,doğuda Koretler…ayrıca müttefiklerimize de silah satmak zorundayız,devletimizin de paraya ihtiyacı var.
6.Meclis Üyesi – Beyler benim de tam bu noktada bir önerim var. Sizlerin de bildiği gibi gece savaşları çok masraflı. Özellikle,son günlerde kullandığımız meşaleler gün geçtikçe daha az yanmaya başladı değil mi?
7.Meclis Üyesi – Asla! Benim meşalelerim asla az yanmaz.
6.Meclis Üyesi – Ama sevgili Atinalıların da bildiği gibi çakmaktaşlarını dışarıdan alıyoruz, bu da bize pahalıya maloluyor değil mi? Diyorum ki, gece savaşlarını azaltalım gündüz saldırılarına ağırlık verelim.(Onaylama sesleri yükselir.)
7.Meclis Üyesi – Beyler biz bütün büyük zaferlerimizi gece savaşlarında kazanmadık mı? Karanlık bize uğur getirmedi mi?(Trygaios sahneye girer.)Bence azaltılması gereken bir birlik varsa bu süvariler olmalı. Yem fiyatları malum.
3.Meclis Üyesi – Fakat unutmayın ki süvariler olmasa savaşı çoktan kaybederdik. Üstelik süvarilerin bu ülkenin tarihinde şanlı bir yeri vardır.
4.Meclis Üyesi – Evet, süvarileri kesinlikle kaldıramazsınız. Bence kaldırılması gereken bir birlik varsa o da okçulardır. Çünkü adamlar attıkları okları savaştan sonra toplamıyorlar bile.
(4.Üyenin son cümlesinde bir tartışma kopar. Trygaios herkesi susturacak bir şekilde söze girer)
Trygaios – Söz istiyorum efendiler.(Herkes susar)
Meclis Başkanı – Sevgili Trygaios.Hepimiz seni dinlemeyi çok isteriz.Ama şu an çok önemli bir konuyu tartışmaktayız.(Herkes tartışmasına devam eder gürültü kopar.Trygaios aynı şekilde sözü alır.)
Trygaios – Benim söyleyeceklerim hepsinden daha önemli. Zira biliyorsunuz savaş yıllardır devam etmekte ve maalesef artık aramızda barışın kılıcı Perikles’te yok. Aramızda o olsaydı bu savaşta olmazdı. Durum git gide kötüye gidiyor beyler ve bu durum karşısında bizler elimiz kolumuz bağlı oturuyoruz. Ama ben bir şey düşündüm ve bir çözüm buldum. O da bu defa mutlaka ama mutlaka tanrılara gidilip hesap sorulmalı.
1.Meclis Üyesi – Dikkat et, Trygaios geçen seferki gibi olmasın. Geçen seferde merdiven dayadın düştün kafanı yardın. Daha iyi çözümler bulmalısın.
7.Meclis Üyesi – Ama Trygaios istersen biz seni buradan tanrılara atarız, tanrılara da söyleriz tutarlar.
3.Meclis Üyesi – Ya da bir ip sallarız yukarıya, hani tutarsa tutar değil mi?
4.Meclis Üyesi – Bir de şu var ki hep biz gitmeye çalışıyoruz. Bir kez de onlar gelsin ama değil mi?
Trygaios – Bu defaki kesin çözüm. Uçarak gideceğim tanrıların yanına. Atinalılar, yurttaşlar bu kutsal görevde kim benim yanımda duracak ha?
7.Meclis Üyesi – Ben.
4.Meclis Üyesi – Ben de varım.
2.Meclis Üyesi – Ben de.
3.Meclis Üyesi - Ben de varım.
Trygaios – Ne duruyoruz öyleyse, gidelim.(Sözünü bitirince herkes gülmeye başlar)
Yaşlı Meclis Üyesi – Tanrılar bize ulaşmak istese zaten ulaşabilirler.Trygaios evladım sana söyleyeceklerim var.Bilir misin baban Filippos benim askerden arkadaşımdı.Ne kadar mert, cesur, mantıklı, vatanını milletini seven bir adamdı o.
Trygaios – Öyleydi toprağı bol olsun.
Yaşlı Meclis Üyesi – Toprağı bol olsun tabi.Seni gidi hayta seni.Madem öyle diyorsun ne diye ona layık olmaya çalışmıyorsun ha?
Trygaios – Esas siz, sizler, hepiniz bu savaş danslarınızla Perikles’in mirasına layık olmuyorsunuz.
1.Meclis Üyesi – Hop, hop, hop! İleri gidiyorsun Trygaios. Sen bizim Perikles’in, barışın Atinasına layık olmadığımızı mı söylemeye çalışıyorsun ha?
2.Meclis Üyesi – Biz,bizler buradaki herkes senin kadar barışı istiyor Trygaios.İstiyoruz değil mi?(Hepsi onaylar)Ama barış dediğin ancak düşmanın kılıç tutan bileklerinin kesilmesiyle gelir. O yüzden aklını başına devşir Trygaios. Bizi güvenlik önlemleri almak zorunda bırakma.
Yaşlı Meclis Üyesi – Hem tanrılar böyle güçlü insanları severler. Senin gibi ağlayıp zırlayanları değil.
(Muhafız sahneye girer. Elinde bi kutu vardır)
Muhafız – Efendiler, Spartalılara yolladığımız elçiler geri gelmiş.
Meclis Başkanı – Alın içeri girsinler.
Muhafız – İçerideler zaten. Adamlar biraz eksik yollamış galiba.(Kutudan bir kafa çıkarır)
1.Meclis Üyesi – Barbarlar
Yaşlı Meclis Üyesi – Katiller
Meclis Başkanı – Zalimler
Muhafız – Ayrıca çok düşüncesiz adamlar.Efendim ben ne yapacağım bunu şimdi?
1.Meclis Üyesi – Ver şunu ver. Bir de barıştan söz ediyorsunuz. Şu elçilerin haline bakın.(Kafayı yine Muhafıza verir)Çık dışarı.
Muhafız – Yahu adamlar eksik yollar,meclis yine bizi azarlar.(Çıkar)
1.Meclis Üyesi – Al işte.Tanrıları da kızdırdınız sonunda,yağmur başladı. Savaş kurulu toplanın yeni planlar yapmamız lazım.
Meclis Başkanı – Oturumu kapatıyorum.Toplantı bitmiştir.(Hepsi çıkar.Yalnızca Trygaios kalır sahnede)
Trygaios – Hadi ordan sümsük.Yağmur yağar tabi.Tabi tanrılar kızar.(Seyirciye döner)Size birşey söyleyeyim mi.Eğer tanrılar güçlüleri seviyorlarsa, bilin ki bizi değil Spartalıları seviyorlar.Eşek kafam, nereden çıkıp geldiysem buraya? Bir an önce gidip hazırlıklara başlamalıyım.Bir an önce.Yapılacak çok iş var daha.
(Çıkar.Müzik girer.)
Sahne III
(Dekor değişir, Trygaiosun evi görünür.İki tane köle çalışmaktadır.Biri bok yoğurmakta, diğeri ise onun yoğurduğu boklardan alıp Osurgana götürmektedir.)
1.Köle – Osurgana bir şey verdin mi?
2.Köle – Hayır.
1.Köle – İyi koy bakalım.(Sepeti götürür osurgana boku verir.)Çok acıkmış yahu.Koy bakalım.Çok şirin bir hayvan bu.Güzel yoğur güzel.(3.Köle girer)
3. Köle – Hayvana bak, kuyruğuyla yuvarlayıp havada yuttu. Çok acıkmış çok.Sen de yoğur bakayım şu eşşek boklarını bakayım.Koy şimdi sepete, at şimdi sen.Koy bakayım at şimdi sen. Koy,at,koy,at,koy,at…… Ne oldu, niye durdun?
2.Köle – Ne yapıyorsun sen?
3.Köle – Ne yapayım işte,bokları ayır dediniz ayırdım geldim.
2.Köle – Çok konuşma.Eşşek boku getir çabuk.
3.Köle – Kalmamış eşşek boku.
1.Köle – Tüh
3.Köle – Ama üzülme.Hala at var,domuz var,inek var.
1.Köle – İnek var mı?
3.Köle – Yalnız ineği biraz tedirgin gördüm.Galiba midesi bozuk çok ilişmeyin.
1.Köle – Olsun canım,inek nerede?
3.Köle – Nerede olacak,ahırda işte.Neyse artık bugün de çorba içsin.Hergün katı,katı…
1.Köle – Oooh,sıcak sıcak.Yahu bu güzel şirin hayvanı bize kim getirdi böyle?
2.Köle – Kim getirecek? Efendimiz getirdi. Zaten son günlerde pek iyi değil.
1.Köle – Ne oldu? Kabız mı oldu yoksa?
2.Köle – Yok yok.Geçen gün kapısının önünden geçerken duydum. Kendi kendine sesleniyordu. Ey Zeus, bizim milleti neyleyeceksin diyordu.
1.Köle – Vah vah
2.Köle – Bu kadarla kalsa gene iyi. Alıyor osurganı karşısına,Pegasus misali hayvanım sen beni tanrıların yanına uçuracaksın diyordu.
1.Köle – Osurgana mı?
2.Köle –Osurgana tabi.
3.Köle – Yahu o işin aslı öyle değil ki. Uyduruyorsun. Efendimiz geçenlerde tanrıların yanına çıkayım derken merdivenden düşüp kafasını yarmadı mı?Ondan sonra düşünd... yahu hayvan bakıyor oradan hem çalışın hem dinleyin.Ondan sonra düşündü dedi ki bu iş olmuyor başka bir yöntem lazım, ben de dedim bundan kolay ne var. Bin osurganın tepesine çık Zeus’un yanına, tamam o zaman deyince gidip hayvan pazarından şu hayvanı aldık geldik.(Trygaios girer)
Trygaios – Ey Zeus! Bizim milleti neyleyeceksin? Farkına varmadan şehirlerimizin kökünü kurutacaksın be adam.
1.Köle – Nasıl kaptı gördünüz mü?
Trygaios – Osurganım, canım hayvanım, nasılsın iyi misin?
1.Köle – Çok iyi efendim.
Trygaios – İyi beslediniz mi?
1.Köle – Sabahtan beri besliyoruz efendim.
Trygaios – Aferin, iyi besleyin. Bugün onunla bir gezintiye çıkacağız.
1.Köle – Gezinti mi?
Trygaios – Bugün büyük gün.
1.Köle – Büyük gün mü?
Trygaios – Büyük gün tabi.(Osurganla beraber havalanmaya çalışır)Yavaş yavaş ilerleyelim,hızlanalım, hızlanalım…..(Uçmayı başaramaz)
2.Köle – Efendim, ne yapıyorsunuz siz?
1.Köle – Yazık değil mi hayvana.
Trygaios – Görmüyor musunuz? Hellenlerin selameti uğruna havalanacağım. Cüretli ve yeni bir teşebbüsüm.
2.Köle – Peki niçin havalanacaksınız?
Trygaios – Susalım, susalım,susalım. Kutsal bir çığlık koparalım. Siz de toplayın bunları, bir parça bok kalmasın burada. Üç gün boyunca bütün lağım ve kenefleri kapatın. Bir de kıçlarınızı tutun.(1. ve 3. Köle çıkar. 2. Köle kalır)
2.Köle – Efendim niçin havalanacağınızı söylemezseniz susmam.
Trygaios – Şu tanrıya sormak için: Hellenlere ne yapmak niyetindesin? Hepsini birden ne yapacak onu anlamıyorum bir türlü.
2.Köle – Efendim ya tanrı size cevap vermezse ne olacak?
Trygaios – O zamanda Medlerle birlik olup, Hellasa ihanet ediyor diye mahkemeye veririm.
2.Köle – Amanin! Efendim delirmiş. Çocuklar...(Koşarak çıkar)
(Sahnenin sağından ve solundan ‘Baba,baba’ diye tekrar eden iki çocuk girer.Trygaiosun yanına gelince dururlar.)
Kız Çocuk – Osurgan bu mu baba? Osuruyor mu baba? Bir osurtsana.(Trygaios reddeder.) Baba bir osurt ya.
Trygaios – Senin hatırın için bir kuple osurtacağım. Osurganım, güzel hayvanım. Kızım için bir kuple osurur musun?(Osurgan osurur)
Erkek Çocuk – Baba, senin tanrıların yanına gideceğin doğru mu?
Trygaios – Doğru
Erkek Çocuk – Niye?
Trygaios – Anlamazsın.
Erkek çocuk – Niye anlamayayım?
Trygaios – Küçüksün sen daha?
Erkek Çocuk – Olsun
Trygaios – Kızım niye ağlıyorsun?
Kız Çocuk – Baba ne olur bizi bırakıp gitme.
Trygaios – Kızım ağlama, beni de ağlatacaksın?(Ağlamaya başlar birden keser) Ben size küstüm.
Kız Çocuk – Ne oldu?
Trygaios – Babanız eve ekmek getiremiyor diye sağda solda; ‘Baba, ekmek, ekmek…’ diye bağırıyormuşsunuz.
Kız Çocuk – Ben demedim o dedi.
Erkek Çocuk – Ben dedim ne var?
Trygaios – Savaş yüzünden babanın tarlasını ekebildiği mi var?
Erkek Çocuk – Ekseydin bana ne?
Trygaios – Sana elimin tersiyle bir çarparım.
Erkek Çocuk – Sen bana vuramazsın ki. Ben gencim kaçarım.(Trygaios tokadı patlatır.)
Trygaios – Eğer, muvaffak olur da tanrıların yanına gidersem kızıma koskocaman bir pasta.
Kız Çocuk – Aaa, pasta.
Trygaios – Sana da ekmek getiririm artık.
Erkek Çocuk – Peki nasıl gideceksin oraya? Seni oraya bir gemi götürecek değil ya.
Trygaios – Görmüyor musun kanatlı bir tayım var.(Kızı osurganla oynamaya başlar.)Kızım oynama hayvanla.
Erkek Çocuk – Bu mu kanatlı tay?
Trygaios – Bu tabi beğenemedin mi? Yavrum oynamasana şu hayvanla.
Erkek Çocuk – Neresi kanatlı tay, bok böceği bu.
Trygaios – Bu bok böceği dediğin hayvan çıkaracak beni tanrıların yanına. Yavrum oynama şu hayvanla.
Erkek Çocuk – Osuruyor ama…
Trygaios – Bırak bir kabahati de osurmak olsun.(Bağırarak) Yavrum oynama şu hayvanla.
(Kız ağlamaya başlar. Bu sırada donarlar. Sahneye Aristophanes ve katibi girer.)
Katip – Efendim bu seferki oyun gerçekten diğerlerinden daha farklı oluyor galiba.
Aristophanes – Söyledim ya.
Katip – Yalnız benim anlamadığım bir şey var. Kocaman kanatları olan, bembeyaz, şaşaalı Pegasus dururken, osurgan da nereden çıktı?
Aristophanes – Katip, sen hiç Ezop’un masalını duydun mu?
Katip – Hayır, duymadım.
Aristophanes – Tamam yaz o zaman. Ve Trygaios der ki…(Çıkarlar)
Trygaios – Ağlama. Hem bak, babanız size masal anlatacak.
Çocuklar – Aaa, masal.
Trygaios – Ezop’un masalına göre tanrıların yanına gitmeyi başarmış yanlızca bir hayvan vardır.
Erkek Çocuk – Pegasus
Kız Çocuk – Osurgan
Erkek Çocuk – Pegasus
Kız Çocuk – Osurgan
Erkek Çocuk – Pegasus
Kız Çocuk – Osurgan
Erkek Çocuk – Pegasus
Trygaios – Osurgan be çocuk, osurgan. İşte bu masala göre kartal denilen hayvan, osurganın en yakın arkadaşı olan tavşanı birgün yakalayıp yiyor. Bunun üzerine osurgan, kartaldan öç almak için kartalın yuvasına dadanıyor ve onun yavrularını bir bir yere atıp paramparça ediyor. Bunun üzerine kartal Zeus’tan yardım istiyor ve bir el uzanıyor aşağı, yavruları himayesi altına alıyor. Bunu duyan osurgan da uçuyor, uçuyor, uçuyor ve Zeus’un yanına kadar varmayı başarıyor. Bir tezek parçası bırakıyor Zeus’un üzerine. Zeus ta kalkıp silkineyim derken tüm yavrular yere düşüp paramparça oluyor. Gördüğünüz gibi kartal, osurgan, Zeus üçlemesinden osurganım galip çıkmıştır.
Kız Çocuk – Baba bize anlattığın bu masal, inanılmaz bir masal.
Erkek Çocuk – Baba,tanrılara pegasusla gidilir. Hem bu hayvan yüzünden evi bok götürüyor. Arkadaşlarımı eve çağıramıyorum.
Trygaios – Yavrum senin Pegasus dediğin hayvan günde iki öğün yemek yiyor, bu ise yalnız sıçtığımla besleniyor.
Erkek Çocuk – Ben de onu diyorum işte bok yiyor bu hayvan.
Kız Çocuk – Baba, siz bununla suya düşerde boğulursanız ne olacak?
Erkek Çocuk – Bir tepeye falan çarparsan, ölürsen, ben arkadaşlarıma ne diyeceğim?
Trygaios – Ağzından bir kere de hayırlı bir laf çıksın. Defol!
Erkek Çocuk – Kendi kararlarımı kendim verebilirim.(Trygaios sinirle bakar)Ben şimdi gidiyorum. (Çıkar)
Trygaios – Ne oldu kızım?
Kız Çocuk – Suya düşerseniz, kayalara çarparsanız…
Trygaios – Merak etme bana bir şey olmaz. Hadi artık sende git. Hem bak abin sana masal anlatacak.
Kız Çocuk – Aaa, masal.
Trygaios – Döndüğümde ikinizi de sapasağlam görmek istiyorum. Abin sana emanet tamam mı? Hadi artık.(Kızı çıkar. Sahnede osurgan ve Trygaios kalır. Seyircilere döner.) Size gelince, bakın bütün bu külfetlere sizler için katlanıyoruz. Bu yüzden üç günden evvel su dökeyim, tuvalete gideyim, yelleneyim demeyin. Zira osurganım kokusunu alacak olursa, beni tepetaklak edip ziyafete konmaya gelir. Üç gün canım, sıkın dişinizi biraz ne olacak. Kendinize iyi bakın, hoşçakalın. Gidelim osurganım, daha uzun bir yol var önümüzde,seninle tanrıların yanına uçacağız.(Çıkar.Aristophanes ve Katip girer.)
Sahne IV
Aristophanes – Çocuklarıyla vedalaşan Trygaios, osurganıyla beraber havalandı. Bir yanda geride bıraktığı çocukları ve evi, diğer yanda tanrılar ve kutsal görevi aklındaydı. Trygaios yükseldikçe önce insanlar, daha sonra evler, en sonunda da bulutlar küçüldü, küçüldü, küçüldü ve gözden kayboldu. Trygaios yükseldi, yükseldi, yükseldi ve sonunda tanrılara ulaştı.(Çıkarlar ve Trygaios girer. Bağırarak seslenmeye başlar)
Trygaios – Ulu Zeus, neredesin tanrıların tanrısı?(Hermes girer)
Hermes – Bağırma
Trygaios – (Bağırmaya devam eder) Yüce Zeus ben geldim seni ziyarete.
Hermes – Bağırma dedik bağırma
Trygaios – Ulu Zeus, sen misin?
Hermes – Ey fani, hangi cüretle tanrıların katına gelip yüce varlık Hermes’i rahatsız ediyorsun. Leş gibi de kokuyor.
Trygaios – Ben değilim efendim o, osurganım. Onunla beraber geldik buraya.
Hermes – Osurgan mı? İğrenç. Rezil herif. Sen bu iğrenç hayvanla bu yüce kata nasıl gelirsin.
Trygaios – Affedin beni yüce Hermes. Gel osurganım.(Osurganı çıkarır) Yüce Hermes kendimi affettirmek için ne yapabilirim acaba?
Hermes – Kimsin sen rezil herif?
Trygaios – Rezilisani
Hermes – Babanın adı ne?
Trygaios – Rezilevel
Hermes – Nereden geldin?
Trygaios – Rezilistandan geldim efendim.
Hermes – Sen galiba yüce Hermesin güçlerinin farkında değilsin.(Trygaiosu çarpar.)
Trygaios – (Güçlükle doğrulur)Ben Atinalı Trygaios’um efendim. Usta bir bağcı. Ne gammaz ne dalavereci. Sırf sizin iyiliğiniz için geldim buraya.
Hermes – Ne iyiliğiymiş bu?
Trygaios – Size et getirdim efendim. Yeryüzünün en güzel etini getirdim size.
Hermes – Et mi? İyi yaptın Trygaios, iyi yaptın.(Hemen yemeye başlar)
Trygaios – Obur seni. Eti görünce nasıl rezilisani olmaktan çıktım. Gidip bana Zeus’u çağır.
Hermes – Zeus yok.
Trygaios – Nasıl yok?
Hermes – Yok gittiler onlar. Tüm tanrılar toplandılar şuradaki gök torbasının dibine gittiler.
Trygaios – Bütün tanrılar toplandılar şuradaki gök torbasının dibine gittiler yani. Peki seni niye burada bıraktılar?
Hermes – Benim görevim biraz kutsaldır Trygaios. Ben burada onların çanak, çömlek, şimşek,ateş topu ve bilumum malzemelerine göz kulak oluyorum.
Trygaios – Ne kadar kutsal bir görev yüce Hermes. Aynı bizim oradaki bekçi Lyokones gibi.
Hermes – Ne dedin sen?
Trygaios – Şaka şaka. Ulu Zeus’a nasıl ulaşabilirim acaba?
Hermes – Zeus yok, gitti.
Trygaios – Peki neden gittiler?
Hermes – Siz Hellenlere küstüler de ondan gittiler. Sizin savaş bağırışlarınızı duymak istemiyorlarmış.
Trygaios – İyi de bizi burada nasıl bırakırlar?
Hermes – Size yüzlerce kez barış önerdiler. Siz ne yaptınız, her defasında savaştınız. Spartalılar biraz üstün gelsin ‘Biz savaş istemiyoruz barış istiyoruz’. Ama siz biraz üstün gelin ‘Orduların kazandığı zaferler tanrıları şereflendirmekte’.
Trygaios – Tam bizim oraların ağzı. Hatta bunu söyleyen adamı bulup getirebilirim.
Hermes – Savaş ta barış ta. Savaş ta barışı şuradaki mağaraya tıktı.
Trygaios – Savaş barışı şuradaki mağaraya mı tıktı?
Hermes – Evet o mağaraya.
Trygaios – Barış şu anda şu mağaranın içinde mi yani?
Hermes – Evet o yasak mağaranın içinde.
Trygaios – Yasak mağara mı?
Hermes – Yasak tabi. Zeus sonunda yasakladı. Her kim ki o mağaraya yaklaşırsa Zeus’un şimşeklerinin gazabına uğrayacaktır. Savaş geliyor. Ben şimdi gidiyorum Trygaios. Ama sakın o mağaraya yaklaşma. (Savaş ve köleleri girer. Köleler bir harita ve bir torba getirir.Trygaios onları görünce saklanır. Savaş elini torbanın içine daldırır ve bir kart çeker.)
Savaş – Prasya. Aşkların kenti, aşıkların kenti Prasya. Zavallı Prasya, gariban Prasya.(Elini gene torbaya daldırır)Megara. Üretim kenti Megara. Şeker kenti, şeker insanların kenti bedbaht Megara.(Aynı oyun)En sonunda Atina. Önce bütün bu şehirlerdeki insanların gözlerini oyacağım, sonra kulaklarını koparacağım, sonra kollarını koparacağım, burunlarını ve bacaklarını koparacağım. En sonunda hepsinin kellelerini uçuracağım. Sonra da bütün bu şehirleri bir araya getirip, bir güzel yoğuracağım, yoğuracağım ve en sonunda tokmağımla ezec…..tokmak yok ki.(Düşünür ve içeri seslenir)Gümbürtü, GÜMBÜRTÜ(Gümbürtü girer)
Gümbürtü – Evet nerede gümbürtü çıkarıyoruz? Söyle. Denizde, havada, karada, suda nerede ha nerede, nerede, nerede…….
Savaş – Tamam Gümbürtü sakin ol. Senden bir isteğim var.
Gümbürtü – Söyle
Savaş – Git bana tokmağımı getir.
Gümbürtü – Tokmak mı dedin?
Savaş – Evet, tokmak dedim. Bütün bu şehirleri tek tek tokmağımla ezmek istiyorum.
Gümbürtü – Tokmakla ezmek mi?
Savaş – Evet tokmakla ezmek istiyorum.
Gümbürtü – Nasıl olur?
Trygaios – (Saklandığı yerden)Nasıl olur?
Gümbürtü – Nasıl, nasıl, nasıl olur?
Köleler – İyi, iyi, iyi olur.
Gümbürtü – Peki, peki, peki. Bak şimdi beni iyi dinle. Megaro, Prasya, Atina. Megaro en büyük şeker üreticisi. Diğerleri onun şekerine muhtaç. Eğer biz, diğerlerinin Megaro ile olan şeker yollarını kesebilirsek, şekersizlik yüzünden aralarında savaşmaktan başka çare kalmaz. Bu da ne demek? Biz tokmak kullanmadan onların kendilerini imha etmesi demek. Nasıl fikir?
Savaş – Çok güzel bir fikir Gümbürtü ama zevkli değil. Oysa benim planım öyle mi? Ne dediğimi duydun Gümbürtü, git bana tokmağımı getir hadi.
Gümbürtü – Tamam, tamam, tamam, tamam ama ben buraya gelirken tokmağı getirmeyi unutmuşum.(Savaş sinirle bakar)Şimdi hatırladım Atina’da bir tane olacaktı ben ona bir bakıp geleyim.(Çıkar)
Savaş – Bul getir şu tokmağı, bul getir. Ezmek istiyorum. Bütün bu şehirleri ezmek istiyorum.
Gümbürtü – Geldim, geldim, geldim. Atinaya gittim sordum. Atinalılar, dedim, buralarda bir tokmak olacaktı nerede o? (Atinalıların ağzından konuşur)’Efendim şu halı tüccarı…’
Savaş – Halı tüccarı, evet
Gümbürtü – Nerede o?’Efendim o da şey oldu kem küm…..’. Ölmüş adam. Savaşa yollamışlar gebermiş gitmiş.(Savaşla gözgöze gelir)Benim yeni bir planım var. Ben size onu anlatayım. Spartalılara diyeceğiz ki Spa….
Savaş – Sparta. Git Spartada tokmak bul getir o zaman.(Gümbürtü çıkar)Bir tokmağı bulup getiremedi. Ezmek istiyorum. Hepsini ezmek istiyorum.
Gümbürtü – Geldim, geldim, geldim. Yok orada tokmak. Spartalılar Prasyalılara ödünç vermiş, onlar da kaybetmiş gitmiş. Yeni bir planım var, bak şimdi…(Savaş üzerine yürür) Ne oluyor buna? Ne oluyor?
Köleler – Ne oluyor? Ne oluyor? Ne oluyor?
Savaş – Sakinim, sakinim, sakinim, sakinim, saki… beni de kendine benzettin. Tamam sakinim. Ne yapacağımızı biliyorum. Gidip kendi tokmağımızı kendimiz yapacağız.
Gümbürtü – Kendimiz mi yapacağız?
Savaş – Yürü.(Hepsi çıkar.)
Sahne V
(Aristophanes ve Katip girer)
Aristophanes – Hermes’ten barışın yerini öğrenen Trygaios, Savaş’ın dünyayı yerle bir etmek üzere tokmak yapmasından endişeye kapılıp, bir an önce Atinalıları uyarmak üzere yeryüzüne doğru yola çıkar.
Katip – Yeryüzüne doğru yola mı çıktı? O zaman Barış’a ne olacak efendim? Trygaios yeryüzünden geri dönene kadar, Savaş tokmağını yapmış olmaz mı?
Aristophanes – (Bir an düşünür)Doğru. O zaman şöyle yapalım. Endişeye kapılan Trygaios bir an önce Barış’ı çıkarmak üzere mağaraya doğru yola çıktı.(Sahnede bir mağara görünür) Ve sonunda mağaraya ulaştı.(Trygaios girer, mağaranın önüne gelir.Aristophanes’in dediklerine göre davranır.)Mağaranın içine derin derin bakan Trygaios, karanlıktan başka hiçbir şey göremedi. Bunun üzerine içeri doğru bağırdı. Fakat tek duyabildiği kendi cılız sesiydi. Bunun üzerine Trygaios cesaretini topladı ve içeri doğru bir adım attı.(Mağaradan sesler gelir)Ancak içerisi o kadar korkunçtu ki hemen dışarı sıçrayıverdi.
Kâtip – Peki efendim, Trygaios mağaranın içine giremezse Barış’ı nasıl çıkaracak?
Aristophanes – Güzel soru. Mağaradan Barış’ı tek başına çıkaramayacağını anlayan Trygaios, kara kara düşündü, düşündü, düşündü…(Çıkarlar)
Trygaios – Atinalılar, yurttaşlar. Çiftçiler, tüccarlar, zanaat sahipleri. Yabancılar, yarı yabancılar, adalılar. Barış şu anda şu gördüğünüz mağaranın içinde ve onu benim tek başıma çıkarmam imkansız. Sizlerin yardımına ihtiyacım var dostlar. Eğer barışı gerçekten ama gerçekten istiyorsak, onu hep beraber tek yürek tek bilek çıkarmalıyız.(Sahneye 7 tane Atinalı girer. 4’ü Trygaios’un yanına gelir)
1.Atinalı – Trygaios biz senin yanındayız.
2.,3.,4. Atinalı – Evet
Trygaios – Atinalılar hep beraber miyiz?
5.Atinalı – (Zorlamayla) Evet
Trygaios – Ne duruyoruz öyleyse, çıkaralım şu barışı.
1.Atinalı – Siz hiç yorulmayın, ben çıkartırım barışı.(Mağaraya doğru bir adım atar, mağaradan yükselen çığlıkla karşılaşır.) Hep beraber miyiz?
5.Atinalı – Saçmalamayın. Sesleri duymadınız mı? Çok tehlikeli çok.
6.Atinalı – Göz göre göre şu korkunç mağaraya mı gireceğiz?
7.Atinalı – Hepimiz ölecek miyiz?
Trygaios – Saçmalamayın. Mağara tehlikeli falan değil.
1.Atinalı – Onu tehlikeli yapan bizleriz.
Trygaios – Kesinlikle.(6.Atinalı Hermesin girdiğini görür.Trygaios’a gösterir. Herkes korkar. 5.,6. ve 7. Atinalı kaçıp bir köşeye saklanır.) Yüce Hermes hoş geldin. Neredesin? Gözlerimiz yollarda kaldı.
Hermes – Ne yapıyordun burada?
Trygaios – Ben mi? Hiç.
Hermes – Ben size bu mağaraya yaklaşılmayacak demedim mi?
2.Atinalı – Öyle mi dedi?(Trygaios onaylar)
Hermes – İlla çarpayım değil mi, illa çarpayım.
Trygaios – Yüce Hermes yapma, kıyma bana. İki çocuğum var benim.
Hermes – En iyisi Zeus’a haber vermek.
Trygaios – Hermes, bu işi kendi aramızda da halledebiliriz.
Hermes – Zeus’a haber vermezsem Zeus beni cezalandırır.(Transa geçer. Meditasyon yaparmış gibi hareketler yapar.)
Trygaios – Hermes…(Atinalılara)Siz de bir şey yapsanıza.
3.Atinalı – Sen en büyük tanrısın.
1.Atinalı – Eğer Barış’ı getirmemize izin verirsen sana şaraplar sunarız.
4.Atinalı – Kurbanlar adarız sana Hermes.
2.Atinalı – Hermes, sana tapıyoruz.
Hermes – Tapıyor musunuz bana?
Atinalılar – Evet
Hermes – Olmaz. Zeus’a kesinlikle haber vermeliyim.(Aynı hareketleri yapmaya başlar.)
Trygaios – Toplanın Atinalılar. Bir şey anlatacağım size.(Kısık sesle)Hermesle ilgili.
3.Atinalı – NE HERMESLE İLGİLİ Mİ?
Atinalılar – Şşşt
Trygaios – Bir suikast haberi?
4.Atinalı – SUİKAST Mİ?
Atinalılar - Şşşt
Trygaios – Hermes’in böyle BÖĞRÜNÜ BÖĞRÜNÜ DEŞMEKLE İLGİLİ.
Atinalılar – Şşşt
Hermes – Açılın, açılın. Ne suikasti?
Trygaios – Ne suikasti?
Hermes – Suikast dedin.
Trygaios – Suikast mi dedim? Hermes gidip Zeusla konuşmanı tamamla bölmeyelim değil mi?
Hermes – Zeusla konuşma yok. Ne suikasti?
Trygaios – Söylüyorum. Hermes, Helios ile Selena başta sen ve Zeus olmak üzere bütün tanrılara bir kumpas hazırladılar. Bütün barbarların onlara tapması gibi, biz iyi yürekli insanların da onlara tapmasını istiyorlar. Bunu neden istiyorlar biliyor musun?
Hermes – Neden?
Trygaios – Etlerimizi, sunularımızı onlara sunalım diye.
Hermes – Etlerinizi mi?
Trygaios – Bunu nasıl yapıyorlar? Savaşla içimize içimize giriyorlar. Bundan kurtulmanın yolu nedir yüce Hermes?
Hermes – Nedir?
Trygaios – Kayıtsız şartsız Barış’ı şu mağaradan çıkarmak.
Hermes – Atinalılar Barış bu mağaradan çıkar ama ancak siz tek yürek, tek bilek olursanız. Hep beraber misiniz?Hadi o zaman.(Barış’ı ve onunla beraber neşe tanrıçası Theora ve hasat tanrıçası Ophora’yı mağaradan çıkarırlar ama üçü de Atinalılara bakmazlar. Başlarını başka tarafa çevirirler.)
Trygaios – Yüce barış artık bizimlesiniz demek. Sizleri yeryüzüne götürüp bütün savaşları durdurabileceğiz. Hiçbir kardeş kanı akmayacak yeryüzünde sizler sayesinde. Tarlalarımızı ekebileceğiz. Çocuklarımızın karnı doyabilecek artık. Yeryüzünde neşe ve mutluluk hakim olacak. Neden dinlemiyorsunuz? Niye cevap vermiyorsunuz? Neden cevap vermiyorlar Hermes?
Hermes – Bilmem sormak lazım.(Yanlarına gider. Barış kulağına birşeyler fısıldar) Size biraz dargın.
Atinalılar – Niye?
Trygaios – Biz bir şey yapmadık ki.
Hermes – Atina meclisine her gittiğinde, her teklifini, her önerisini elinizi kaldırarak reddetmişsiniz.
Atinalılar – Biz yapmadık.
Trygaios – Diğerleri yaptılar.(5., 6. ve 7. Atinalı saklandıkları yerden çıkar.)
5.Atinalı – Evet biz yaptık, ne var? Ama bizim bunu yapıyor olmamız demek barışı istemediğimiz anlamına mı gelir?
6.Atinalı – Aksine barışı en çok biz istiyorduk. Hatta Spartaya özgürlük ve demokrasi götürmesi konusunda oy birliğiyle karar alınmıştı.
7.Atinalı – Zaten demokrasi olmadan barış olmaz ki. Burada Spartalıların değil de demokratik Atinalıların bulunması da bunun en büyük göstergesidir.
5.Atinalı – Ama madem ki barış bu şekilde geldi biz de onu bütün saygımızla selamlıyoruz.
Trygaios – Hermes bunun bir telafisi vardır artık.
Hermes – Şartları var.
Trygaios –Neymiş?
Hermes – Neşe tanrıçası Theora ait olduğu yere meclise götürülecek. Meclisten bundan sonra kötü bir karar çıkmayacak.
6.Atinalı – O iş kolay ben götürürüm.
Trygaios – Sen götürme, siz götürün Atinalılar.
Hermes – Hasat tanrıçası Ophora artık tarlalarınızda özgürce dolaşacak.
Trygaios – Onu da ben karım olarak almak istiyorum. Bütün çiftçiler adına. Tarlalarımız bereketlenecek çiftçi kardeşlerim.
Hermes – Trygaios, Zeus görmeden bitirelim şu işi. Ve barış. Barış artık sizinledir Atinalılar.
Trygaios – Yüce Barış, artık bizimlesin demek.(Önünde diz çöker.Işık kapanır. Dekor değişir.)
Sahne VI
Aristophanes ve Katip sahneye girer.)
Aristophanes – Hermes’e verdiği sözleri tutan Trygaios, önce tanrıça Theora’yı meclise sonra tanrıça Ophora’yı da yeni karısı olarak evine götürdü. Barışın gelişiyle gerek Spartalı askerler, gerekse Atinalı askerler derhal kılıçlarını bırakarak, karşılıklı ateşkes imzaladılar ve bu mutlu olayı taçlandırmak için hemen ertesi günler için oyunlar tertiplemeyi kararlaştırdılar. Bu vesileyle yıllar sonra Spartalılar savaş amaçlı değil, barış amaçlı olarak Atinaya teşrif ettiler.(Çıkarlar. Işık açılır. Atinalılar görünür, bir tarafta da barış vardır. Birden genel bir gürültü yükselir.)
Trygaios – Sevgili Atinalılar…Sevgili Atinalılar…SEVGİLİ ATİNALILAR(Herkes bir anda susar)Yıllardır uğruna nice kanlar dökülen barış artık bizimle beraber.(Hepsi barışa doğru dönüp, selam verir) Bu mutlu günümüzde Spartalı dostlarımız da bizimle beraber olacaklar. Spartalı dostlarımız buyrun. (Spartalılar girer)Atinalılar ve Spartalılar az sonra burada barış için düzenlenecek oyunlar başlayacak. Yerlerinizi alın da oyunlar başlasın.
1.Atinalı – Buyrun buradan geçin lütfen.(Herkes yerini alır.Atinalılar önde Spartalılar arka taraflarda kalmıştır.)
Trygaios – Öncelikle Atinalı ve Spartalı temsilci Barış’a hediyelerini sunacaklar.(Atinalı ve Spartalı iki kişi ellerinde hediyelerle ayağa kalkarlar ve Trygaios’un dediklerine göre hareket ederler.) Şu anda ayağa kalktılar. Barışa doğru yaklaşıyorlar. Şu anda barışa hediyeleri sundular. Barış büyük bir memnuniyetle hediyeleri kabul etti. Atinalı ve Spartalı temsilci birbirlerini selamladılar. Mutlu bir biçimde birbirlerini selamladılar. Öpüyorlar birbirlerini, sarılıyorlar birbirlerine, bütün Atinalılar ve Spartalılar ayakta. Çoşkuyla ve mutlulukla birbirlerini selamlıyorlar. İyi ki gelmiş Barış.(Herkes sevinç içindedir. Trygaiosun sözüyle ciddiyetlerine kavuşurlar.) Törenimiz bittiğine göre oyunlar başlayabilir. İlk yarışımız disk atma ve ilk yarışmacımız Spartadan uzun kollu Thedoros.
2.Atinalı – Bu adam bu kolla tanrılara kadar atar bu diski.
3.Atinalı – Umarım barış gibi bir yarış olur ve berabere bitirirler.
4.Atinalı – Tabi kaybetmektense berabere kalmak daha iyi.
1.Spartalı – Bizi de arkalara attılar.
2.Spartalı – Sanırım hiçbir şey izleyemeyeceğiz.
Trygaios – 300 kulaç. İkinci yarışmacımız Atina’dan kartal gözlü Konstantin.
4.Atinalı – Spartalı 300 atıyorsa, bizimkisi 500 atar.
5.Atinalı – Çok iyi konsantre olması lazım.
6.Atinalı – Bu çocuğu ben yetiştirdim. Gerçekten iyi bir sporcudur. Ama diğeriyle rekabet edebilir mi bilemiyorum.
2.Atinalı –Peki siz eskiden kaç kulaç atardınız?
6.Atinalı – Biz evvelden çok atardık.
Trygaios – 50 kulaç…İlk yarışmamızın galibi Spartalılar. İkinci yarışmamız Atinalıların çok başarılı olduğu bir yarışma. Kısa mesafe koşu. Yarışmacılarımız Spartadan uzun bacak Hekzos ve Atinadan Çekirge Diomis. Yarış başlasın lütfen.
4.Atinalı – Spartalının burnuna bakın. Ne kocaman. Bizimkini burun farkıyla geçebilir.
2.Spartalı – Atinalıların bunda başarılı olabildiği tek yer savaş meydanı, o da kaçarak.
2.Atinalı – Niye geride kaldı bizimki?(Bir anda sesler yükselir. Herkes sanki at yarışında gibidir. Yarış bittiğinde Trygaios’un tarafını da görürüz.)
Trygaios – İkinci yarışmamızın galibi de Spartalılar.(1.Spartalı ortaya çıkarak kollarıyla bir hareket yapıp ‘Sparta’ diye bağırır. Diğer Spartalılar da ona katılır.)
3.Atinalı – Lütfen kendinize gelin Spartalı kardeşim ayıp oluyor ama.
5.Atinalı – Bari Barış’ın yanında yapmayın şu hareketleri.
1.Spartalı – Yanlış anlaşılma oldu sanırım bu bizim geleneksel sevincimiz.
2.Atinalı – Ama görüyorsunuz ki sizin bu geleneksel sevinciniz bizim buralarda pek hoş karşılanmıyor.
3.Spartalı – Sizin sporcuları itip kakmanız da bizim oralarda hoş karşılanmıyor.
2.Atinalı – Biz bu oyunu biraz sert oynarız.
2.Spartalı – Anlayamadım
2.Atinalı – Anlamayacak bir şey yok. Biz bu oyunu biraz sert oynarız.
4.Atinalı – İtip kakarız biz.(Bu sözden sonra iki taraf arasında gürültülü bir tartışma başlar.)
Trygaios – ATİNALILAR, SPARTALILAR.(Herkes Trygaios’a doğru döner)Barışın yanında ayıp olmuyor mu? Dövüşseydiniz bari. Üçüncü yarışmamız uzun atlama ve ilk yarışmacımız Spartadan kalın bacak Fioksenos.(Spartalılar alkışlamaya başlar.)
4.Atinalı – Ne alkışlıyorsunuz kulağımızın dibinde?
5.Atinalı – Bu deminkinin kardeşi değil mi? Tip aynı, bir tek bacaklar farklı.
6.Atinalı – Spartalı değil mi, hepsi birbirine benzer. Hep aynı meymenetsiz ifade.(Arkasındaki Spartalılar ayağa kalkıp sert bir şekilde bakmaya başlarlar. Onları görünce Atinalılar gülmeye başlar.)
2.Spartalı – Ne demek istiyorsunuz beyefendi.
1.Spartalı – Arka taraf biraz esiyor mu ne?
6.Atinalı – Arka taraf epeydir eser. Keşke siz daha önce gelip önlerdeki yerleri kapsaydınız.
2.Spartalı – Peki sorarım size, nerede kaldı konukseverliğiniz?
3.Spartalı – Nerede?
2.Atinalı – Atinalılar yalnızca hakedenlere gösterirler o konukseverliği.
4.Spartalı – Biz haketmiyor muyuz yani?
2.Atinalı – Haketmiyorsun.
6.Atinalı – Bakın, buraya kadar geldiniz. Barış var diye sesimizi çıkartmıyoruz, adabınızla oturun olay çıkartmayın şurada.
3.Spartalı – Adabımız yok mu bizim?
4.Atinalı – Siz gelmişsiniz adabınızı getirmemişsiniz.(Bu sözden sonra gerçek kavga başlar. Trygaios durduramayınca barışın gözlerini kapatır. Bu sırada Aristophanes ve Katip girer.)
Aristophanes – Dur Katip dur. Ne yaptık biz?
Katip – Efendim siz söylüyorsunuz ben yazıyorum. Siz ne yazdırdıysanız onu yazdım.
Aristophanes – Olmaz. Bu bölüm böyle olmaz. Bu bölümü atıyoruz.
Katip – Atalım. Yerine ne yazacağız efendim?
Aristophanes – Şey yazacağız. Tamam, Barış gelmiştir. Ancak bu güzel olayı Spartalılar kendi ülkelerinde kendi örf ve adetleriyle, Atinalılar da kendi ülkelerinde kendi örf ve adetleriyle kutladılar.
Katip – Efendim herkes kendi kendine mi?
Aristophanes – Aynen öyle Katip, aynen öyle.(Çıkarlar, müzik girer.)
Sahne VII
(Sahneye üç tane silah tüccarı girer. Biri kılıç, biri kalkan, diğeri mancınık konusunda ustalaşmıştır.)
1.Tüccar – Barış geldi barış.
2.Tüccar – Gelmiş.
1.Tüccar – Ne olacak şimdi? Ben yaptığım o kadar kılıcı kime satacağım?
3.Tüccar – Ben ne yapayım? Atina ordusunun bütün kalkan siparişini aldım, parayı da ganimetten karşılayacaktım.
2.Tüccar – O da bir şey mi? Ben bütün parayı mancınığa yatırdım. Öyle ortada kaldım. Tarla mancınık dolu.
3.Tüccar – Bu da büyük işe girmiş.
1.Tüccar – Önce sipariş alacaksın değil mi ama?(Aralarında konuşmaya devam ederken, Trygaiosun kızı gelir. Birinin omzuna vurmaya başlar. Onu gördüklerinde yana doğru kaçarlar. İzleyen sahne boyunca köşede dururlar)
3.Tüccar – Bu ne be?
2.Tüccar – Çocukmuş.
Kız Çocuk – (Şarkı söyler gibi)Babam barışı getirdi, babam barışı getirdi. (Bu sırada sahneye Trygaios, oğlu, çiftçiler, Theora ile Ophora dans ederek şarkı söyleyerek girerler. Barış da arkada hafifçe dans etmektedir. Sözlerini de şarkı sözü gibi söylerler.)
Trygaios – Artık tarlalarımızı rahatça ekebileceğiz.
1.Çiftçi – Artık şarapları rahat rahat içebileceğiz.
2.Çiftçi – O zaman şarapları benden alın.
3.Çiftçi – Artık savaş bittiğine göre, kocam geri döner. (Trygaios’un oğlu ortaya çıkar dans etmeye başlar. Bu sırada tüccarlar kendilerine göre bir melodi tuttururlar. Onlar da sözlerini şarkı söyler gibi söylerler.)
2.Tüccar – Peki bizim mancınıklardan…
1.Tüccar – Kılıçlardan…
3.Tüccar – Kalkanlardan…
2.Tüccar – Alan var mı alan…
1.Tüccar – Var mı alan…
3.Tüccar – (Şarkıyı bir anda keser ve normal konuşmaya başlar.) Söyleyin bakalım var mı alan?
Trygaios – Var var. Senin mancınıkları, senin kılıçları, senin de kalkanları alıp şuradaki dağın arkasına atacağız.(Tekrar eğlenmeye başlarlar)
3.Tüccar – Bir dakika, bir dakika, BİR DAKİKA.(Hepsi bir anda durup bakar)Madem bizim kılıçları kalkanları alıp dağın arkasına atıyorsunuz. Bundan sonra bizim ne iş yapacağımızı da söylersiniz artık. Biri bir şey söylesin, meclis bize sahip çıksın.
1.Tüccar – Dağın arkasına öyle mi, atın dağın arkasına atın. Bir gün spartalı gelir dayanır kapınıza.(Kapıya vurur gibi yapar)
Trygaios – Kim o?
1.Tüccar – Atinalı ben Spartalıyım çık dışarı savaşacağız.
Trygaios – Spartalı savaşamayız barış geldi, git buradan.
3.Tüccar – Niye gideyim, bunun için geldim ve giriyorum içeri.
(Tüccarlar içeri girermiş gibi yapıp olacakları oynamaya başlar. Trygaios konuşmaya başlayınca 1. ve 2. Tüccar durup dinlemeye başlar ama 3. devam eder)
Trygaios – Barış geldi, böyle bir şey söz konusu olamaz. Abartıyorsunuz, özellikle şu adam.
3.Tüccar – Niye atıyorsunuz silahları, alın bir köşede dursunlar ne zararı var size. Spartalılar olmasa yarın Prasyalılar gelir.
2.Tüccar – Bırakın şimdi Spartalıları, Prasyalıları. Belki de şu anda aramızdan biri arkasına hançerini saklamış bekliyordur. Yarın bu adam hançerini arkasından çıkarttığında hanginizin elinde ondan kurtulmak için bir kılıç olacak?
Trygaios – Çocuklarımın üzerinden çek elini, çocuklarıma dokunma. Belli bunları dertleri belli. Kalkanlarını satamayacaklar ya, kılıçlarını satamayacaklar ya, ceplerini dolduramayacaklar ya ona ağlıyorlar böyle.
2.Tüccar – Sanki biz bilmiyoruz Trygaios efendi niçin Barışı getirdi. Barış geldi ki, Trygaios tarlalarını eksin, cepleri dolsun diye. Sen para kazanacaksın diye ben para kaybedemem arkadaş.
Trygaios – Bana hakaret edemezsin.
2.Tüccar – Ettim ne yapacaksın.
Trygaios – Öldürürüm seni.(Birden donarlar. Aristophanes ve Katip girer.)
Aristophanes – Dur katip dur.
Katip – Efendim gene mi karıştı?
Aristophanes – Karıştı tabi. Bu tüccarlar olayın gidişatını gerdiler. Özellikle de kalkancı.
Katip – Ne yapacağız?
Aristophanes – Kalkancıyı atıyoruz.(Kalkancı oyuncu kimliğine döner bir köşede durur. Diğerleri onun yanına gelir. Bundan sonra oyuncu kimlikleriyle o köşede dururlar.)Kılıççıyı da atıyoruz, mancınık ustasını da atıyoruz. Barış gelmiştir. Trygaios bunu kendisi gibi çiftçi olan kardeşleriyle beraber güle oynaya kutlamaktadır.
1.Çiftçi – (Gene şarkı söyler gibi) Şuradaki tarlayı ben patatesle ekerim artık…
2.Çiftçi – Ne diyorsun sen be? Benim tarlam yok orası artık benim tarlam.
3.Çiftçi – Asıl sen ne diyorsun, orası benim dördüncü kocama ait bir kere.
1.Çiftçi – Siz nereden çıktınız?
2.Çiftçi – Esas sen nereden çıktın?
3.Çiftçi – Laf anlamıyorsunuz siz galiba, o bana ait diyorum.(Kavga etmeye başlarlar.)
Aristophanes – Tamam çiftçileri de attık. Tamam, Trygaios bu güzel olayı yeni karısı ve çocuklarıyla beraber mutlu bir şekilde kutluyordu.
Erkek Çocuk – (Trygaios karısı ile ilgilenmektedir) Baba, baba, BABA
Trygaios – NE VAR?
Erkek Çocuk – Ben bu kadına anne demem.(Trygaios tokat atar.)
Aristophanes – Attık çocukları da attık. Yeni karısı Ophorayla beraber kutluyordu demek istemiştim.
Trygaios –Ophora…
Ophora – Trygaios…
Trygaios –Ophora…
Ophora – Trygaios…
Trygaios – Ophora’m gün boyu tarlada çalışıyorum akşam eve gelince birazcık yemek bulamıyorum.
Ophora – Trygaios ben bir tanrıçayım yemek yapamam ki.
Trygaios – Ben de bir insanım, bu da mide, açım aç.
Ophora – Trygaios ben bir tanrıçayım yemek yapamam.
Trygaios – Seni oradan buraya getirirken böyle konuşmamıştık ama
Ophora – Trygaios, ben bir tanrıçayım yemek yapamam(Ağlamaya başlar)
Trygaios – Bana sesini yükseltme, elimin tersiyle bir çarparım görürsün…
Aristophanes – Çık Ophora çık. Ne kaldı?
Katip – Kahramanımız Trygaios…
Aristophanes – Evet kahramanımız Trygaios. Trygaios bu güzel olayı tek başına güle oynaya kutluyordu.
Trygaios – (Oynamaya başlar) Barış geldi, çok mutluyum.(Birden durur) Biri beni buradan alsın, yardım edin çok mutluyum.
Aristophanes – Tamam onu da attık. Ne kaldı elimizde?
Katip – Theora’yla Barış efendim.
Aristophanes – Biz bu ikisini evlendirelim, nasıl olur? Olmaz çok saçma. Atıyoruz. Tamam her şey kontrolüm altında. En baştan düşünüyoruz.
Katip – En baştan mı?
Aristophanes – En baştan, en baştan. (Oyuncular yine sahnede sözlerine uygun olarak oynarlar ama bir müddet sonra hareketsizce beklerler)Köleler işlerine başlasınlar sonra Trygaios gelsin tanrıların yanına çıkmaya karar versin……....(En sonunda kendisi de durup ağlamaya başlar)Tamam yaz Katip, barışın gelişiyle, Spartalılar,Atinalılar, çiftçiler, tüccarlar, çoluklar çocuklar sorgusuz sualsiz barışı kabul eder ve sonsuza kadar huzur ve mutluluk içinde yaşarlar.
Katip – Ama efendim
Aristophanes – Yaz……
(Katip Aristophanes’e bakakalmıştır. Aristophanes de hareketsiz kalmıştır tıpkı hayalleri gibi.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder